Birkaç yıl önce Kos adasından
Rodos adasına giderken yolcu indirmek için gemimiz Symi adasına uğradığında
adaya bayılmıştım ve ilk fırsatta buraya gelmeyi kafama koymuştum.
Kısmet bu yılmış. 26 Eylül
2013’te bir arkadaşımla birlikte yola çıktık. Buraya gelmeden önce internette booking.com adresinden
bakarak kalacağımız yer olarak Anastasia otelini belirledik ve rezervasyonumuzu
yaptık. Bodrum’dan Kos (Istanköy) adasına gidiş dönüş 25 €, Symi’ye de gene
gidiş dönüş olarak 45€ bilet parası ödedik. Otelimiz ise şansımıza çok ucuzdu.
İki kişi, iki gece için 70 € ödedik. Yalnız otel ödemelerde kredi kartı kabul
etmiyor. Otelimizin yeri çok çok güzeldi. Hemen gemiden indiğimiz yerin
karşısında, yaklaşık kırk basamakla çıkarak otele vardık. Fakat otel yönetiminde
hiçbir dil konuşmayan, suratsız bir hanım vardı. Sanırım otelin sahibiydi. Hiçbir
şekilde bir bavulumu taşımak için bile yardımcı olmadı (Geçen yıl iki kez üst
üste bel fıtığı ameliyatı olduğum için bu yardım benim için gerekliydi.).
Yalnız odalar temiz, geminin kalkacağı yere ve merkeze çok yakın, ayrıca çok da
ucuz olduğu için aldırmadık.
Kos adasından saat 16.00’da
kalkan gemimiz yaklaşık 1 saat 15 dakika sonra Symi’ye yanaştı. Otelimize
yerleştikten sonra hemen gezmeye çıktık. Sahil kesimini yürümek ortalama bir
hızla yaklaşık bir saat bile sürmüyor. Sahilde hediyelik eşya dükkanları,
restaurantlar ve kafeler var. Ada dağlık bir yapıya sahip olduğundan evler,
oteller yamaçlar üzerinde; çoğu yere merdivenle çıkılıyor, araba yolu bile yok.
İkinci gün sabah kahvaltıdan
sonra 50 € vererek bir araba kiraladık. Sürücümüz George Petridis (Tel.: 6974
623 492) hem İngilizce biliyor hem de
iyi bir insandı. Yolda pek çok yerde durarak bize güzel resimler alacağımız yerleri
gösterdi, fotoğraf çekmemize olanak sağladı, hem de anlattı. Çünkü daha önce
konuştuğumuz sürücüler de hemen hemen oteldeki hanım gibi suratsızdı. Araba ile
önce adanın arkasındaki Panormitis manastırına gittik. Gittiğimiz yol çok dönemeçliydi.
Yol açmak için kayalar dinamitle parçalanmıştı, bizler iki tarafı parçalanmış
dik duvarlı bir kaya yolun arasından geçerek Panormitis’e gittik.
Manastırın bulunduğu koyun görüntüsü ve
yapıların mimarisi çok çok güzeldi. Burası gemicilerin hac mekanı olarak kabul edilirmiş.
Manastırda bir kilisenin yanı sıra gemicilerin eşyalarının sergilendiği bir
müze ve eski eşyaların sergilendiği bir müze olmak üzere çok güzel iki müze
vardı. Müzelerin ikisine birden kişi başı 1,5€ verdik. Buraya otobüsle değil de
arabayla geldiğimiz için kalabalık olmadan rahat rahat gezme olanağı bulduk.
Arabayla ikinci olarak Pedi
plajına gittik. Burası merkeze yakın sakin bir plajdı. Belki eylül ayında
olduğumuz için pek fazla denize giren yoktu.
Günlük turumuzun son durağı 375
basamakla çıkılan Chorio tepesi oldu.
Dar sokaklar, geniş basamaklarla önce müzeye ulaştık fakat ne yazık ki
kapalıydı. Daha sonra Megali Panaghia
kilisesine geldik. Kilise güzeldi fakat ne yazık ki her sorduğumuza
homurdanarak yanıt veren bir papazı vardı. Bence bu kadar yolu çıkarak bu tepeye
geldiğimize değmedi. Çünkü merkezde de çok güzel kiliseler var.
Daha sonra merdivenlerle belli
bir yere indikten sonra bir otobüse binerek merkeze geldik ve bir cafede
oturarak bir şeyler atıştırdık.
Adada hiçbir şey
Türkiye’dekilerden daha güzel değil. Kendilerine ait hiç bir üretimleri yok.
Tüm yaşamlarını turizme bağlamışlar.
Akşam yemeğini birçok kişinin
yaptığı gibi Manos ya da Mytios’ta değil Pantelis’te yedik. Yaklaşık ilk iki
restaurantta ödeyeceğimiz paranın üçte ikisi kadar bir ödeme yaptık. Baktığım
kadarıyla hem konum olarak, hem de sunulanlar olarak pek farklı bir hizmet
olduğunu sanmıyorum. Symi karidesi
adanın en özel, en önemli yenmesi önerilen yemek türü.
Adadan bazı görüntüler:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder