ABHAZYA
Ben Abhazya'ya, 2009 Ağustos ayında on beş gün ve 2011–2012 Kasım ayından Mart ayına kadar olan sürelerde iki kez gittim. Bu çalışmamda sizlere hem ülkeyi tanıtmaya çalışacak, hem de iki gidişim arasında ülkede oluşan değişiklikleri, gözlemlerimi aktarmaya çalışacağım.
Abhazya cumhuriyeti Gürcistan’ın kuzeybatısında, Karadeniz’in doğusunda ve Rusya’nın güneyindedir. BM'ye göre hukuken Gürcistan’a bağlı özerk bir cumhuriyettir ama fiiliyatta 1990'ların başındaki savaşın ardından 26 ağustos 2008’de bağımsızlığını ilan etmiş ayrı bir cumhuriyettir. Kendisini şu anda başta Rusya Federasyonu olmak üzere toplam altı ülke tanımıştır. Abhazya 8.600 km²’lik bir alanı kapsar. Yönetim merkezi Sohum’dur. Önemli şehirleri Sohum, Gagra, Gal, Gudauta, Oçamçira, Tukarçal’dır
Ülkeye gitmek için öncelikle ya Abhazya Dışişleri Bakanlığı ile internet üzerinden, ya da İstanbul’daki bürolarından vize almak gerekiyor.
Abhazya’ya direkt ulaşım en kısa haliyle ancak Rusya’nın Adler Hava alanı üzerinden olmaktadır.
Adler Havalanı, Rusya federasyonu’nun gayri resmi yazlık başkenti olan Soçi’ye 15 km mesafede. Abhazya sınırına olan mesafesi de yaklaşık bu kadar… İlk gidişimde eski hava alanını kullanmıştım. Hava alanı son derece ilkel ve görevlilerin davranışları kabaydı. Yeni havaalanı gerçekten çok güzel ve işleyişi çağa yakışır olmuş.
Hava yolu dışında Türkiye’den gene Soçi’ye deniz yoluyla ulaşım da mümkün.
Ülke sırtını Kafkas Dağlarına verdiği için kuzeyin soğuklarından etkilenmiyor. Yaklaşık bizim Bodrum’la aynı iklim özelliklerine sahip. Kar hemen hemen hiç yağmıyor. Kış aylarında yağmur yağmadığı zamanlarda üzerinize montunuzu giydiğinizde rahatlıkla sahilde oturabiliyorsunuz. Bitki örtüsü de bununla paralel olarak çok çeşitli, tropikal bitkiler var. Örneğin mandalina ülkede çok bol olarak yetiştirilmekte.
Soçi'den Abhazya'ya giderken yol üzerinde gördüğüm Rusya’daki evlerin damları çok ilginç geldi. Hepsi ayrı bir renkti.
Soçi Havaalanından Sohum’a gitmek için bir taksiyle anlaşıyorsunuz. Benim için Sohum’dan gelen arabaya 100 $ ödedik.
Ülkede para birimi olarak Ruble kullanılmakta. Yanınızda giderken özellikle dolar götürdüğünüz takdirde döviz bürolarında rahatlıkla bozdurabiliyorsunuz.
Şehirde çok güzel tarihi yapı örnekleri var. Ritza oteli çok uzun yıllardan bu yana Sohum’un en gözde otellerinden biri olmaya devam ediyor.
Şehrin sembollerinden olan saat kuleli bina
Cumhurbaşkanının
günlük çalışma ofisi
- Rus
tiyatrosu
Abhazya
Merkez Bankası
Tüm kuzey Kafkasyalıların ortak destanı olan Nart destanlarından esinlenilmiş bir figür kentin merkezi bir noktasına resmedilmiş
Çarlık döneminde Rum bir aileye ait güzel bir yapı.
Sovyetler
birliği döneminde çok sayıda yolcu gemisinin yanaştığı binlerce turistin
kullandığı gemi şeklindeki liman binası şimdilerde sessiz ve de bakımsız.
- Bu
da Sohum'a Türkiye’den mal getiren bir Türk takası
Ülkedeki anıtlardan bazıları:
Kentin
en merkezi noktasında 1992-1993 savaşında ölen binlerce Abhazyalının
anısına dikilmiş anıt. Anıtta Abhaz isimlerinin yanı sıra Abhazya için
savaşırken ölen Ermeni, Rus, Rum ve Yahudi asıllı çok sayıda Abhazyalının
da adı var.
Putin
de Abhazya’ya
geldiğinde ilk önce şehitliği ziyaret etti. Halk,
gruplar halinde onu bekliyordu.
1992-1993
yıllarında Abhazlar’ın Gürcistan’a karşı
verdikleri bağımsızlık savaşında
ölen bir gazetecinin anısına,
öldüğü noktaya dikilen küçük bir anıt.
Gürcülerle
olan savaşta bu köprüyü kaptırmamak için çok kan dökülmüş, çok şehit
verilmiş…
Savaşta
tahrip olan meclis binası halen yanık vaziyette yaşananların unutulmaması
gereken bir anıt olarak bırakılmış.
İlk
gidişimde Abhazya’da henüz vitrin kültürü yerleşmemiş, çok az sayıda
mağazanın vitrini vardı. Mağaza
isimleri de Kiril alfabesiyle yazılı olduğu için pek
çok dükkanın ne olduğunu içeri girmeden
anlayamıyordum. Fakat üç yıl sonraki gidişimde şehirde vitrinsiz dükkan kalmamıştı.
Abhaz
alfabesini geliştiren ünlü yazar
Dirmit Gulya’nın heykeli
Şehirde
toplu taşımacılık minibüs ve eskiden bizde de olduğu gibi troleybüsle
yapılıyor. Tabii troleybüslerin tepedeki telleri de sık sık sorun
yaratıyor…
Abhazya’da
yakınlarını trafik kazası gibi bir nedenle bir yerde
kaybedenlerin o yere
o kişinin anısına bir taş dikmeleri ve zaman zaman
oraya içecek ve yiyecek
bırakmaları yaygın bir adet. Burada da bir yol
kenarına dikilen bu tip bir
anı taşına ihtiyacı olan birisinin içmesi için
konulmuş içkiler görülüyor.
(aynı adet Yunanistan’da da vardı…)
İranlı
bir tüccara ait çarlık döneminden kalma eski fakat görkemli bir konak.
Ne yazık ki çok bakımsız bırakılmış…
- Yaşamımda
bu kadar yeşil, hem de tropikal bitkilerden soğuk ülke bitkilerine kadar
pek çok bitkinin bir arada olduğu bir ülke görmedim. Bu nedenle yeşili
gördükçe içimden fotoğraf çekmek geldi…
-
Abhaz
söylencelerinden birisi de şu… ”Tanrı
uluslara topraklarını dağıtırken Abhazlar geç kalmış, gittiklerinde tanrı
yer kalmadığını, herkesin toprağını aldığını söylemiş ve sormuş, “siz
neden geç kaldınız?” Bunun üzerine giden Abhazlar, bizim bir düğünümüz
vardı, biraz eğlenceye daldık, o yüzden gelemedik” demişler. Bu açık
sözlülüğü seven tanrı da onlara kendim için ayırdığım bir yer vardı, bari
onu da size vereyim.” demiş. Gerçekten bir ülke ancak bu kadar yeşil ve
doğal güzelliklere sahip olabilir…
Sevgili
torunumla mutlaka gezilmesi gereken yerlerden birisi olan Sohum Botanik Parkını gezdik.
Sohum
şehrinin kuş bakışı görünümü
Bu
binanın balkonlarının her birinin
farklı olması ilgimi çekti…
Restaurantlarda özellikle Rus mutfağının etkileri görülmekte.
Abhaz yemekleri pişiren mekanlar da var. Yerel
yemekler yapan bir restorana yemeğe gittik. Mekan güzeldi, fakat işletme
sıfırdı… Abhazlar daha henüz müşteri ilişkileri
konusunda çok deneyimsiz, yetersizler… Bana biraz
Türkiye’nin yirmi-otuz yıl önceki halini hatırlattılar…
Abhaz mutfağında yer alan lezzetlerden bazılarını şöyle sıralayabilirim: Ekmek yerine kullanılan abısta, abaza peyniri (gerçekten çok güzel), üçgen şeklinde suda haşlanmış bir çeşit peynirli börek olan ahaluj, cevizli sızbal, gene tadını çok beğendiğim bir çeşit hamur işi olan haçapur. Ayrıca ülkede bağcılık gelişmiş, çok güzel şarapları var.
Abhazya’da görülmesi gereken yerler:
Afon mağaraları
dünyanın en geniş ve derin mağaralarından birisi. Mağarayı gezmek için önce
küçük bir trene biniliyor… Mağaradaki sarkıt-dikit ve galerilerden görüntüler...
Karşıda çok görkemli bir şekilde Yeni Afon Manastırı görünüyor…
Sohum Botanik Parkı,
Pitsunda Kilisesi, Ritsa Gölü ve Milli Parkı (Ben gittiğimde iklim uygun
olmadığı için ne yazık ki göremedim.), Gagra Sahil Parkı da gezilebilecek güzel
yerlerden birkaçı daha…
Daha
önce ülkede pek çok maymun yaşıyormuş. Fakat Gürcüler ne yazık ki onları
da yok etmişler. Ancak bilimsel amaçla bakılan
maymunlar kalmış. Biz de onları görmeye gittik.
Hiç bu kadar maymunu bir arada görmemiş, aile yaşamlarını
bu kadar yakından izlememiştim.
- Ülkede
Ruslardan kalma çok orijinal otobüs durakları vardı…
Ülkenin her tarafında inekler başköşede, yolların
ortasındaydı…
Ormanda çok sinek olduğundan yollar da estiği için
sinek tutmadığından hepsi yollara serilmişti...
Burası da buzdolabı denilen çok hoş bir
kafe-restoran…
Müslümanlar
için yapılmış bir mescit…
Gagra yolundaki bu
binayı yapan mimarın hiç çivi kullanmadığı, tahtaları birbirine geçme
yoluyla tutturduğu söylendi…
Kuşlar ne kadar keyifli uçuyor, görüntüler muhteşem...
- Opera
binası ve önündeki havuzu süsleyen efsanevi yaratıklar... Gelinlerin önünde resim çektirdikleri, ejderhaların
ağzından sular fışkıran güzel bir havuz...
Benim
çok sevdiğim, sık sık gelerek içtiğim kahvenin pişirildiği yer de bu sahil
şeridinin tam ortasında yer almakta. Kahveyi kumda tek kişilik cezvelerde
pişirdikleri için çok lezzetli oluyor. İşleten hanım Türkçe konuştuğu için
daha da çok seviyorum...
Bu
sefer kahvemi kendim pişireyim dedim...
Ülkedeki
en hoşuma giden noktalardan birisi de bir bakanı markette sizin arkanızda
sıraya girmiş alışveriş yaparken, sahilde başka bir bakanı, yanında eşi
çocuğunun pusetini sürerken görebiliyorsunuz. Aynı şekilde cumhurbaşkanı
da yanındakilerle bahsettiğim kafeye gelerek kahvesini içebiliyor. Etrafta
da abartılı bir koruma gücü görülmüyor. Küçük aşkım halkla birlikte kahve
içmeye gelen ülkenin cumhurbaşkanın kucağında anneannesine poz veriyor...
Daha
önceki gelişimden farklı olarak şehre bu şekilde bir hamburgerci zinciri
gelmiş...
Yeni
yılda bir parkın içine bu şekilde güzel bir ağaç hazırladılar...
Şehirde
başıboş gezen yabani atlar benim için çok ilginçti...
Bu
gün de şehrin girişinde bulunan tren istasyonuna yürüdüm...
Haydi,
biraz da pazaryerini gezelim...
Şehrin her gün sabahtan öğlen saat
2’ye kadar kurulan bir yiyecek ve giysi pazarı var. Halk birçok ihtiyacını buradan
temin ediyor. Yalnız fiyat olarak dükkanlardaki fiyatlardan hiç bir farkı yok. Pazarın en büyük avantajı bizlerdeki
marketler gibi tüm ihtiyaçların kolayca sağlanabilmesi olmakta. İkinci
gidişimde biraz şehir dışında olmakla beraber alışveriş merkezi içinde bir
market açılmıştı.
Abhaz kadınları yasla ilgili olmadan siyah giyme alışkanlığına sahipler…
Sebze türleri son derece az; kereviz ve pırasa yok denecek kadar az; havuç, patates, karalahana, turp bol; ıspanak, taze fasulye, ıspanak hemen hemen yok; biber, domates vb. Çoğunlukla dışarıdan geliyor. Yalnız mevsimi geçtiği için resmini koyamadım, ülkede bol miktarda çok güzel mandalina üretimi var.
Yeşil salatayı yaprak yaprak demet haline getiriyorlar ve epey pahalı...
Bu gelişimde ülkedeki taze balık türleri önceki gelişimden çok fazlaydı, bu nedenle daha çok balık yiyebildik. Hele balıkhanede Türkçe bilen birisini bulunca çok sevindik, sağ olsun bize çok yardımcı oldu.
Bu da gelişimden yaklaşık bir ay kadar sonra açılan Türk market. Hem Türkçe bilen, hem de Türkiye’den gelen ürünler olunca çok sevindik.
Dönüşüme bir ay kadar kala, ocak sonu falan gibi bir de Türkiye’deki gibi bir kasap açıldı. Daha önce sadece kıyma alabiliyorduk.
Gene şehirdeki en hoş yeniliklerden birisi de pazarın yanında yapılan alışveriş merkezi...
Abhazya'da çoğunlukla Türkiye'den gelen ürünler satılmakta. Bunda sanırım buraya Türkiye'den yerleşmek amacıyla gelen Türk vatandaşı Abhazların etkisi büyük...
Genel olarak Pazar yeri ve
dükkanlarda çalışanlar kadınlardı. Bunun en büyük nedenlerinden birisi de ne
yazık ki erkeklerin savaşta şehit olmaları. Bu nedenle kadınlar büyük ölçüde
acılı, üzgün, neşesizdiler. Savaş her zaman, her durumda kötü bir şey. İnsanlar
neyi paylaşamaz, neden hoş görülü anlayışlı olamaz anlamam mümkün değil.
Hepimizin gördüğü gibi dünyada tüm insanlar için bir yer var, çalışıyorlar, yaşayacaklar, sonuçta da hepimizin gideceği yer
belli. Cahillik ve bir noktadan sonra hırs çok kötü bir şey.
Ülkede bu iki gidişim arasındaki
gelişme gerçekten takdire şayandı. İnanıyorum ki son gidişimden bu yana da çok
büyük yenilikler yapılmıştır. Ülke, asla kavga görmeyeceğiniz, trafik sorunu
yaşamayacağınız, ruhunuzu dinlendireceğiniz, ekonomik bir gezi yapacağınız, bence görülmesi gereken yerlerin başında
gelir.