28 Temmuz 2013 Pazar


ŞİMDİ DE SANTORİNİ’YE GİDİYORUZ


 (Bu gezi Kos'a gidelim sayfasıyla başlıyor.)


Santorini’ye gidecek gemi saat 19.30’da geldi ve yola çıktık, yaklaşık saat 1.00’de Santorini’ye vardık. Buradan adaya çıkış için ya taksi tutuluyor, ya da şehir otobüslerine biniliyor. Biz ikinci yolu tercih ettik. Çok ekonomik oldu. Belediye otobüsünü adada bir iki kez daha kullandık.

Ada hilal şeklinde bir görünüme sahip. Volkanik etkinlikler sonucunda ana karadan kopan bir parça Nea Kameni adlı küçük bir ada oluşturmuş, bunun sonucunda ana karanın adaya bakan yüzü dik bir uçurum oluşturmuş. Gemiler bu uçurumun dibinde bulunan limana yanaşıyor. Otobüsümüz bizi hayli dönemeçli ve dik yollardan geçirerek adanın merkezi olan Fira’ya götürdü. Oraya vardığımızda kalacağımız Ersi Villas oteline telefon ettik ve arabayla gelerek bizi aldılar. Aslında otelimiz yürüme mesafesindeymiş. Fakat hem çok geç bir saat, hem yorgun, hem de eşyalarımız olduğundan arabayla gitmek iyi oldu.




                  

 
Ertesi gün kalktığımızda otel sahibemizin yönlendirmesiyle kahvaltıdan sonra Fira’ya gittik, oraları gezdik.  Dik bir kıyı kesiminin karşısında Nea Kamani krater adası bulunuyordu. Buraya gitmek için insanlar ya teleferik, ya da eşek ve katırları kullanıyorlar. Bazıları da yürümeyi tercih ediyor. Fakat yol çok geniş olmadığından, katırlarla karşılaşınca yürüyen kişi bayağı zorlanıyor.



 

 





 

 

 
Birinci gün öğlen yemeğimizi Mama'nın Evinde yedik, fakat hizmetten hiç memnun kalmadık. Hatta deftere yazdım: "Her şey tamam da keşke biraz da tebessüm olsaydı..."






 

 

 
 
 
 
 
 
 
 
Öğleden sonra da bir otobüse binerek adanın kuzeyinde bulunan Oia’ya gittik.

 
 
 
 
Daha girişte gazetelerde röportajını okuduğum, adada tek Türk çalışan olan,  Aytunç Beyle karşılaştık. Eşi Eva da oradaydı. Çok güler yüzlü, sevgi dolu bir bey...

 


 

 

 
 

 

                

Bir kafede oturarak kahve içtik. Ben kahvemi kendisini bilen sevgili arkadaşımı anarak içtim. Tabii hepimizin bildiği Türk kahvesinin adı, burada gene hepinizin bildiği gibi Greece kahvesi olarak anılıyor.


Oia, adanın en kuzey ucu ve en büyük özelliği buraya yaklaşık 20.30'da batacak güneş için insanlar saat 19.30'dan itibaren toplanmaya başlıyorlar.


Biz oraya vardığımızda herkes karşıdaki kaleden başlayarak çeşitli noktalarda toplanmaya başlamıştı. Olayın hoş yanlarından birisi de güneş batarken herkes alkışlıyor. O gün yaklaşık orada 150 belki 200 kişi vardı ve herkes alkışladı, tabii biz de...

 
 
 
 
Yalnız Yunanlılar bana küsmesin, Santorini'ye gitmeden bir hafta önce Bodrum- Yalıkavak'ta bir güneş batışı izledim, yusyuvarlak, kırmızı-turuncu kocaman bir güneş, muhteşemdi, dünyanın hiç bir yerinde böyle bir şey görülmemiştir, ne yazık ki biz var olan güzelliklerimizin farkında değiliz ve biraz da  pazarlamayı bilemiyoruz.

 

 

 

 
Santorini adasının en büyük özelliklerinden birisi de balayı adası olarak ünlenmesi... Bizler de bir geline rastladık...



 

 
 
 
 
İkinci gün 35 Euro’ya bir araba kiralayarak adanın güney bölümünü gezdik.
 
 
 
 
Santorini Adası da çoğu Akdeniz ülkesinde olduğu gibi şarapları ile ünlü, işletme sahipleri bir ücret karşılığında, yanında peynir tabağı ile birlikte şaraplarını tatma fırsatı veriyorlar. Bu nedenle yolumuz üzerinde olan, adada çok sayıda bulunan şarap üretim evlerinden birisini ziyaret ettik. Burası aynı zamanda sahibinin özel ilgisi nedeniyle film çekimlerinde set olarak da kullanılıyor, özellikle bahçesi bu yönde dekore edilmiş.
 
 Daha sonra sırasıyla sahil kasabaları olan Kamari ile Perissa’ya gittik.



 
Adanın genel görüntüsünü kuşbakışı izlemek için Pyrgos tepesine çıktık... Orada bir kır kahvesinde bir şeyler atıştırdık...
 



 







Dönüşte gene bir şarap evinde oturduk, gene Nea Kameni krater adasını izledik...

 
 
 
 
 



Aşağıda gece geldiğimizde   
indiğimiz adanın limanı görünüyordu...




 

 
Ada daha önce de bahsettiğim gibi bir çöküntüyle ortaya çıktığı için krater adanın olduğu iç tarafa bakan bölüm son derece dik kayalardan oluşmuş. Yaşayan şehir de tepelerde kurulmuş.

 

 

 

 
 

En sonunda adanın en güney ucunda deniz fenerinin olduğu yere ulaştık. Burada da güneşin batışının güzel olduğu söyleniyor, fakat biz izlemeden döndük. Zaten burada kuzeyde olduğu gibi bekleyen bir insan topluluğu da yoktu.

 

 

Üçüncü gün artık adada gidilecek yer kalmamıştı. Biz de akşam gelecek gemiyi beklemek için tekrar Fira’da gezindik.

Bu Arada Museum Of Prehistoric Thera: Tarih Müzesi, Metropolis Church, Matı Art Gallery’i gezme fırsatımız oldu.

                
 






 

Fira'da çok miktarda ayakları- bacakları dinlendiren, ölü derileri yiyen balıkların olduğu havuzların olduğu dükkanlar vardı... 10–15 Euro civarında pazarlıkla yarım saat kadar ayaklarını suya koyup, hem ölü derilerden kurtuluyor, hem de ayaklarınızı dinlendirebiliyorsunuz…

 





 

Burası da gene Fira'da bir esnaf lokantası, öğle yemeğini burada yedik. Ben yaprak sarması istedim. Malzemeleri bizim kullandığımız malzemeler olmamasına rağmen gerçekten çok güzeldi. Hepimiz farklı şeyler istedik. Hepsi de çok lezzetli idi.



 

 

 

 

Sokaklarda çok farklı uluslardan,

çok renkli kişiler vardı...

 

 

 


 
 
 




Book Store isimli bu mağazada hem çok çeşitli, hem de diğer mağazalardan  daha ucuz hediyelik eşyalar vardı. Burayı gezinin hemen hemen sonunda keşfettik, fakat gene de epey bir şeyler aldık. Eşek maketinin yanındaki güzel kız çocuğunu sakın maket sanmayın!...

 
 
 



Adada kratere bakan otel, restaurant gibi yerler çok pahalı. Biz de kraterin  değil de adanın dışındaki denizi gören Parea Tavern isimli bir yerde yedik akşam yemeğimizi.  Fiyatlardan da yemeklerden de hizmetten de memnun kaldık.

 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 
 Greece salatasının sunumu ve lezzeti güzeldi...  
 
 

 
 
 
 
 
 
Bu da saganaki denilen bir peynir kızartması, Santori'de yediklerimiz çok güzeldi, dönüşte Kos'ta yediğimizi pek beğenmedik...
 

 

 
 20 Temmuz gece yarısı saat 1.30'daki gemiyle Kos'a döndük... Gemide kamara aldığımız için çok rahat ettik, uyuduğumuz için yorgun olmadık, kamaralar çok güzel, her şey tertemiz, yataklar çok rahattı…

 Kos’a sabah 7.30 civarında ulaştık. Bodrum’a gidecek olan gemi 4.30’da kalkacağı için tekrar Kos’u dolaşma olanağımız oldu.

 

 


Bodrum’a ulaştığımızda bu gezimiz de sonlanmış oldu. Eşek,  Santorini’nin hatta Yunan adalarının simgesi haline gelmiş. Gezi sonucunda, sırtında pelüşten yapılmış, olan eşek şeklindeki çantasıyla, torunum dahil herkes mutluydu. Bir başka gezide buluşmak dileğimle hepinize iyi günler, güzel geçecek, mutlu olacağınız geziler dilerim.

 



HAYDİ KOS’A GİDELİM


2012 Temmuz ayında kız kardeşim, kızım ve dört yaşındaki torunumla birlikte    Kos (diğer adıyla İstanköy) ve Santorini adalarını gezmeye karar verdik. Bodrum’da yaşadığımız için programımızı Bodrum’dan başlayıp bitecek şekilde ayarladık.

Önce internet üzerinden adada kalacağımız yeri belirlemeye çalıştık, araştırmalar sonucunda Ersi Villas adlı küçük bir otelde karar kıldık ve gittiğimizde doğru bir seçim yaptığımızı gördük. Bir aile işletmesi idi ve işin başında anne ile genç oğlu bulunuyordu. Kaldığımız süre içinde bize her konuda yardımcı oldular. Ayrıca otel şehrin merkezine iki üç dakikalık yürüme mesafesindeydi, olması gereken ortalama ihtiyaçlarımızın tümünü karşılıyordu. Oda kahvaltı şeklinde anlaştık. Bu tercihimiz de iyi oldu, sabah kalktığımız vakit kahvaltı telaşı yaşamadık.

Otel konusunu hallettikten sonra bir acente yoluyla önce Kos’a oradan da Santorini’ye gidiş dönüş gemi biletlerimizi aldık. Bu yolculuğumuzda gemi Santorini’ye Kos’tan pazartesi hareket edip, Santorini’den de perşembe gecesi Kos’a döndüğü için otelimizde üç günlük yer ayırttık, dönüşte gemi gece birde geldiği için bir kamara ayırtarak bir gece de gemide uyumak durumunda kaldık.

 Yolculuğumuz pazartesi sabahı Bodrum’dan hareketle başladı. Saat on bir sularında Kos adasındaydık. Adada gemiden iner inmez sol tarafımızda 1315 yılında Rodos'un Saint Jean şövalyeleri tarafından yapılan hisar, hisarı hemen geçince sol taraftaki alanda da 2400 yıl önce gölgesinde Hipokrat’ın öğrencilerine ders anlattığına inanılan Hipokrat Ağacı bulunmakta.






















Ayrıca, 1800 yıllık bir Roma Villası olan Casa Romana. Arkeoloji müzesi (müzede Hipokratın mermerden bir heykeli de var.),  Asklepion tarihi tıp merkezi, Roma Hamamı ve Apollon Sunağı adada görülmesi gereken tarihi yerlerin başlıcaları.

Adadaki en yaygın din Rum Ortodoksluğu. En büyük dini azınlık ise Türk kökenli olan Müslümanlardır. Çok sayıda cami ve bir Latin Katolik Kilisesinin yer aldığı Kos'ta Defterdar Cami ve Platani köyündeki cami dini bayramlarda ibadete açılmaktadır.



 







        


 
Bu camilerin bulunduğu meydanda, tarihi bir binanın içinde bulunan belediye satış alanı da görülmesi gereken yerler arasındadır.

 




Tüm turistik yerlerde olduğu gibi bu adada hediyelik eşya satan pek çok dükkan var. Özellikle sahil kesiminde restaurant ve kafeler bulunmakta. Yemek için en çok tercih edilen deniz ürünleridir.




Özellikle günü birlik gelenler için gemiden indikten sonra adanın sağ tarafında bulunan plajlar çok elverişli.


Adada ayrıca gelen turistleri gezdirmek amacıyla üç ayrı kulvarda tren turları yapılmakta. Biz bunlardan kısa olanına 5 Euro vererek bindik. Fakat sonra bu turun bizim zaten yürüyerek gezdiğimiz yerleri kapsadığını görünce bindiğimize pişman olduk. Yalnız uzun olan, sağlık merkezine götüren tur iyi, yalnız o da her zaman olmuyor.



Daha sonra ben kışın da iki kez Kos Adasına geldim. Fakat yaz mevsiminin tersine adadaki dükkanların büyük bir bölümü kapalı olduğu gibi yemek yiyecek yeri bulmakta bile zorlandık. Neyse ki sahilde sağa giderken küçük bir meydanda bulunan Türk kökenli Ali beyin işletmesi açıktı ve çok güzel hazırlanmış bir salata ve kalamar tabağıyla karnımızı doyurabildik.

 (Bu gezinin devamı Şimdi de Santorini'ye gidiyoruz sayfalarında)





 


.